Yozgat Mutlu Son
Yozgat Mutlu Son
” dedi Turner omuzlarını silkerek. Miranda’nın gözlerine hüzün çöktü. “Ben de öyle, ” dedi yumuşak bir sesle. Yozgat Mutlu Son Turner karnında düğümlenen suçluluk duygusunu hissetmezlikten gelmeye çalıştı. Niçin suçluluk duyduğundan bile kararlı değildi ve aslına bakarsak her şey bir tuhaftı. Miranda’nın masumiyetini kullanmadığı için kabahatlu hissettirilmemeliydi. Yozgat Mutlu Son Söylemeyi düşünebildiği tek şeyi söyledi, “bir gün bunun için bana teşekkür edeceksin.”
Miranda hayretle ona baktı. “Annen benzer biçimde mevzuşuyorsun.” “Huysuzlaşıyorsun.” “Beni kabahatlayabilir misin? Bana çocukmuşum gibi davranıyorsun fakat benim bir hanım olduğumu çok iyi biliyorsun.” suçluluk duygusu düğümü dallanıp budaklanıyordu. “Kendi kararlarımı kendim verebilirim, ” dedi Miranda kendini savunarak. “Öyle olmadığı açıkça görülüyor.” Gözlerinde tehlikeli bir ışıltı ile Turner öne doğru eğildi. “Öyle olsaydı, geçen hafta elbiseni aşağıya doğru sıyırıp göğüslerini öpmeme izin vermezdin.
Yozgat Mutlu Son
” Miranda utancından kıpkırmızı oldu ve kabahatlama dolu titrek bir sesle, “Bunun benim kabahatum bulunduğunu anlatmaya çalışma, ” dedi. Turner gözlerini kapadı ve elleriyle saçını tarar benzer biçimde yaptı. Az önce çok aptalca bir şey söylediğinin farklıymıştı. “tabii ki senin hatan değil, Miranda. Lütfen bu söylediğimi unut.” Yozgat Mutlu Son “Tıpkı beni öptüğünü unutmamı istemen şeklinde.” Sesi duygudan yoksun gibi çıkmıştı. “Evet.” Turner ona baktı ve gözlerinde bir tür cansızlık gördü, onun yüzünde daha önce hiç görmediği bir şey. “Tanrım, Miranda öyle bakma.” “Bunu yapma, onu yap.” Miranda patladı. “Bunu unut, onu unutma. Karar ver Turner. Senin ne istediğini bilmiyorum. Senin bildiğini de sanmıyorum.”
“Senden dokuz yaş büyüğüm, ” dedi Turner berbat bir sesle. “Beni aşağılama.” “Özür dilerim, Yüce Hazretleri.” “bu şekilde yapma, Miranda, ” Miranda’nın asık ve acı olan suratı aniden yoğun bir duygu fırtınasıyla kaplandı. “Bana ne yapacağımı söylemekten vazgeç! Beni öpmeni istediğim hiç aklına geldi mi? Beni istemeni istediğim? Fakat sen istiyorsun, bunu biliyorsun. Beni istemediğine inandırabilecek kadar çocuk değilim ben.” Turner’ın tek yapabildiği öylece ona bakakalma oldu. Sonra fısıltı halinde, “Sen ne dediğini bilmiyorsun, ” dedi. “Evet, biliyorum!”
Miranda’nın gözleri parladı ve ellerini yumruk yapıp sallamaya başladı. Turner’ın korkunç önsezisi o anın geldiğini söylüyordu. Her şey bu ana bağlıydı, ikisinin de aslabir şey söylemesine gerek kalmadan bu anın sonunun iyi bitmeyeceğini hissetmişti.